Ölüm ve Richard

Ölüm: Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi.

"Ölmek istiyorsun bazen. Hadi itiraf et! Yapabileceklerinin, bittiği anda ölüm sıcak karşılıyor seni ve arkana bile dönüp bakmadan gitmek istiyorsun. Kendini asmak mesela; ama boynunu kırmadan, ince ilmek ve kısa ip... "    

                                                                                                                       16 Kasım 1892


Richard bu satırları yazdıktan sonra defterine yerinden yavaşça kalktı. Lüksü söndürdü ve bir süre,periyodik olarak sallanarak, karanlıkta düşündü. Yıllarca işe yaramayan bir adam olduğuna kanaat getirdi; adeta bir çöp. İki yada üç saat sonra hafiflemiş bir şekilde, kalktı. Evin tüm odalarını gezerek, ip aradı. Eski,fakat dayanıklı bir ip buldu. Tam istediği gibi ince. İlmeğini örerek, ipi kısalttı. Asabileceği bir yer aradı evin içinde yeniden dolaştı; fakat bulamadı. Tek başına kalıyordu ve kaldığı ev ahşaptan,şehrin yarım mil kadar dışarısındaydı. Evin önüne çıktı. Ev zeminden dört basamak yukarıdaydı. Karanlığın görkemli korkusuyla içeriye girdi ve lüksü aldı; dışarı çıktı. Dört basamaklı ahşap merdivenlerden bir toz tanesinin yere inişi kadar yavaşlıkta indi. Uygun bir yer bulabilmek için evin etrafında iki tur attı. Hafif başı dönmüş de olsa, buldu! Yerden iki buçuk metre yüksekliğinde bir çıkıntı. Oraya nasıl çıkacağını ve  ipi nasıl bağlayacağını düşündü. Konu ölmek olunca nasıl da bulmuştu!

Bir metrelik masa ve üzerine altmış yedi santimetrelik bir sandalye. İçeriye girip, önce masayı kavradı kapıya kadar getirdiğinde masanın kapıdan geçmeyeceğini fark etti. "Ölebilecek ortamı bile hazırlayamıyorum."diye söylendi. "Bu masa içeriye girmişse, dışarıya da çıkabiliyor olmalı." dedi. Bilinci çok dağınık olduğundan masayı çıkaracak bir yöntem bulamadı. Mutfakta bulunan alet çantasına gitti ve tahta testeresini aldı ve aynı hızla geri döndü. Masanın, pay kısımlarını kestikten sonra,  masayı dışarı çıkardı. Sandalyenin dışarı çıkarılması, masaya göre çok daha az zahmet isteyen bir işti. Masayı yerine yerleştirdikten sonra eline kıymık battığını fark etti ve o anda canı acımaya başladı. İçeriye girdi ve odasında bulunan alkolü alarak eline döktü, bir süre temizledikten sonra kıymığın hala içeride olduğunu gördü. Ecza dolabından cımbız almak için yatağından kalktı ve ecza dolabının açık olan kapağına elini uzattı, kıymığın dışarıda olan kısmı ecza dolabının sağ kenarına takılınca acıyla bir çığlık attı ve cımbızı almadan, tırnaklarının ucuyla tutarak, hızlıca çıkardı. Kalan alkolü de üzerine boşalttı. "Cımbızı dahi alamıyorum,peh!" Dışarı çıktı ve sandalyeyi de aldı. Sandalyeyi tek eliyle masanın tam ortasına koydu.Atik vücudunu kullanarak, bir çırpıda masanın üzerine çıktı.İpi sıkıca bağladı, altı kere düğmük attı. Her şeyi hazırladıktan sonra sandalyeden masaya inmeden, direkt olarak yere atladı. İçeriye girdi. Odasına girerek, kanlanmış elbiselerini çıkardı. Her pazar giydiği temiz, fakat ütüsü bozulmuş elbiselerini giydi. Ölüsünü bulanlar, onun bir soylu gibi öldüğünü düşünmeliydiler. Hoş, bir soylu kendini asarak öldürür müydü, orası tartışılır. Giyindikten sonra dışarıya çıkmadan önce bir sigara yaktı,çünkü vücudunun gevşemeye ihtiyacı vardı. Bir sigara yetmedi, ikincisini yaktı; ikincisi yetmedi, üçüncüsünü yaktı.

Art arda üç sigaradan sonra nihayet gevşemişti. Masanın kenarına bir iskemle koyarak, nazik hareketlerle masanın üzerine çıktı. Atik vücudunu kullanmayı düşünmemişti. Bunu yaparken üstündekilerin yırtılmasını yada kirlenmesini istemiyordu. Sandalyenin üzerine çıktı ve ilmeği boynuna geçirdi. Yukarıdan iyice sıktı. Bir an nefes alamadı ve bu ona korku verdi, ama vaz geçecek değildi. Sandalyeyi yavaşça itti ve vücudu düştü. Boynu, istediği gibi kırılmamıştı. Kafasında müthiş bir basınç hissetti. Kan akışı, kısmen kesildiği için ve basıncın yüksekliğinden olsa gerek gözlerindeki kılcallar patladı ve gözleri kanlandı. Kan irislerini kapladı. Görüntü bulanıklaşmaya başladı. Gövdesi ve rugan giydiği ayakları titremeye başladı. Vazgeçmek istedi, elleriyle ipe doğru hamle yaptı;lakin çabaları boşuna çıktı. Gözlerini kapatamıyordu, havanın temasıyla birlikte gözleri yaşardı.Alnındaki damarlar belirginleşti.Yüzü, olgunlaşmaya başlayan bir domates gibi yavaşça değil, aniden kıpkırmızı oluvermişti ve morarmaya başlamıştı. Vücudunun sıcaklığı, sağanak yağmurun hızı ve etkisi gibi, düşmeye başladı. Çok soğuk bir ortamda koştuktan sonra, sıcak bir ortama girildiği andaki gibi terlemeye başladı. Soğuk soğuk ve hızlı hızlı. Güneş kendini henüz göstermeye başlamıştı. Bilinci yavaşça kapanırken, ağzından şu sözler döküldü "Bir güneş doğar ve bir güneş batar." Kafası morardı ve ağzından bir miktar salya aktı. Ölmüştü; cesedini, her sabah süt,gazete ve ekmeğini getiren küçük Paul buldu. Hıçkırarak, kasabaya gitti ve kekeleyerek kasabadakilere durumu anlattı. Kasabadakiler atlarına atlayarak Richard'ın evine geldiler. Kurtaramayacaklarını bilerek, üç kişi Richard'ı ipten indirdiler. Richard, Pazar günü kilise töreninden sonra gömüldü.





Richard Martin, otuz dört yaşında intihar etti. Hayat ağır geliyordu; belki de çok hafif.