Orkide ve Ben



Çok sevdiği orkideye bakmak, Ben'in içini huzurla kaplıyordu. Ben sabah kalkıp, bir şeyler yedikten sonra iyi demlenmiş çayını alıp, orkidenin karşısına geçiyor ve onu saatlerce bıkmadan,usanmadan seyrediyordu. Her gün orkideyi büyük özenle suluyor; yapraklarını yumuşak pamuklu bir bezle yuvarlak hareketlerle çok ama çok yavaş bir şekilde siliyordu. Ben'in yaşadığı şehir çok yağış alan bir bölgeydi. Orkideler kuyu suyu yada musluk suyundan, içindeki minerallerin fazlalığından, zarar görüyordu ve mutsuz ediyordu. Yağmur suyu, orkideleri zinde tutuyor ve onları mutlu ediyordu. Bölgede yaşayanlar, yağmur yağarken orkideleri dışarı çıkarıyordu. Orkideler bundan dolayı mutlulardı; fakat çarpan yağmur damlaları orkidelerin yapraklarına bir süre sonra zarar vermeye başlıyordu ve orkideler mutsuz oluyordu. Bunu deneyenlerden ilki Ben'di. Ben, daha önce hiç orkide yetiştirmemişti ve bunun altından tek başına kalkmak istiyordu. Orkide çok hassas olduğu için kırılması ve mutsuz olması çok olasıydı. Bunun için elinden gelebilecekleri düşündü. Günlerce notlar aldı; bakımlarını araştırdı. Sonuçta bunlar sadece teorik bilgilerdi ve teorik bilgiler parametrelere göre son derece değişken olabilirlerdi. Teorik bilgileri boş verdi. Her şeyi yine kendisi yapacaktı.

 Günler, orkideye nasıl bakacağı konusunda düşünmekle geçti. Yapması ve yapmaması gerekenleri denemeye çalıştı. Aslında, bu yöntemler Ben'in Aristo'nun torunu olduğunu bizzat gözler önüne seriyordu. Musluk suyu verdi önce. Birkaç günün ardından orkide mutsuzlaştı ve yaprakları eğilmeye başladı. Yapmaması gereken ilk şeyi kolaylıkla anlamıştı :"Orkideye musluk suyu vermeyeceksin," dedi kendi kendine. Musluk suyuna nazaran daha sert olabilen kuyu suyunu denedi bu kez. İki-üç gün iyiye gitti, fakat üçüncü günün sonunda Orkide yine mutsuzlaştı. Kuyu suyunun içindeki maddeler, orkideye eser miktarda lazımdı ve üç gün verilen suda çok daha fazlası vardı. Artık sadece orkide değil Ben de mutsuzlaşıyordu. Ruh hali, duyguları orkidenin durumuna göre değişiyordu. Yine anlamıştı: "Orkidene kuyu suyu vermeyeceksin." Geriye sulayabileceği tek tür su kalıyordu, yağmur suyu. Birkaç gündür yağış düşmüyordu toprağa. Ben endişeleniyordu. Endişesi öylesine büyüktü ki artık uyuyamıyordu; orkidesinin mutsuzluğundan çok korkuyordu. Bir hafta içinde kasabaya tek damla yağmur düşmemiş, adeta karasal iklimin o yakıcılığa yakın bir sıcaklık yaşanıyordu. Orkide de Ben de çok mutsuzdu. Orkidenin başında vücudunun ve beyninin esiri olarak uyuyakalmıştı. Camlara vuran,yağmur damlacıklarının etkisiyle uyandı ve o anda çok mutlu oldu. Orkideyi büyük bir titizlikle aldı ve dışarıya çıkardı. Yağmur damlaları saksının içine düştükçe Ben kadar mutlusu olamazdı. Yağmur suyunun, orkidesine iyi geleceğine inanıyordu. Bir süre orkide dışarıda yağmurun altında kaldı ve Ben bu kadar yağmur suyunun yeterli olacağını düşünerek orkideyi içeri aldı. Her zaman durduğu yerine koydu. Birkaç saat uyumalıydı. Vücudu bitkin düşmüş, bir haftadır, neredeyse, hiçbir şey yememişti. Ben, hasırdan yapılan, yatağına kafasını koyduğunda hemen uyudu. Tam dört buçuk saat aralıksız uyudu ve sonunda rüyasına giren orkidesinin güzelliğiyle mutlu bir şekilde uyandı. Hemen orkidesinin yanına gitti. Ona baktığında neşelendi yine. Karnı çok açtı. Midesi bir haftadır, mide asidine nasıl dayanıyordu; şaşırdı. Mutfakta bulunan kurumuş ve küflenmiş ekmekten iki yada üç dilim yedi. Üzerine, musluk suyundan koca bir bardak dolusu içti. O anda musluk suyunun ona zarar verip vermeyeceğini düşündü. Orkide kadar hassas olmadığı aklına geldi; buna rağmen hassaslığı seviyordu. Ne güzel olurdu orkide kadar hassas olsa. Orkidesine beş saattir bakmıyordu ve onu çok özlemişti; yanına gitti.

Bulunduğu yerden aldı. Köklerinin bile sarsıntıyla toprağının içinde yer değiştirmesini istemiyordu. Bu yüzden orkideyi yavaşça koydu, masanın üzerine. İzlemeye başladı. Daha derin baktıkça gördü yapraklarının ve çiçeklerinin üzerindeki ufak delikleri. Üzüldü o anda göz pınarlarından iki damla göz yaşı süzüldü. Biraz daha bakınca içi acıdı. Hıçkırarak ağlamaya başladı. Dakikalarca ağladı. Gözleri fazla tuzun etkisiyle adeta bir kan çanağını andırıyordu. Orkidesine baktığında orkidesi yapraklarının ucundan dışarıya su veriyordu. Bilmediği bir şey olan; guttasyondu bu. Ben o anda yeni bir şey daha algıladı "Orkideni yağmur altında bırakmayacaksın." Ben, artık orkidesini sulamak için dışarıya kaplar koyuyor ve kapların içine bir şey girmesin diye üzerini temiz bezlerle örtüyordu. Bir süre böyle devam etti. Orkide eski mutlu haline kavuştu. Ben çok mutluydu. Orkideye saatlerce yemeden,içmeden bakmak istiyordu; bakıyordu da. Kokusunu saatlerce içine çekiyor yapraklarını ipeksi dokunuşlarla okşuyordu. Günler böyle ilerledi. Ben bir sabah orkidesinin yanından geçerken çarptı. Yapraklar bir o yana bir bu yana savruldu. Ben yaprakların durulmasını izledi ve üç dakika sonra yapraklardan birinin eğildiğini gördü. O kadar pişmandı ki orkideye çarptığına. Yaprağı eliyle, tutmaya çalıştı.
Orkide ilk defa konuştu:
-Bana çarptın!
-Evet,ama...
-Hassas olduğumu bilmiyor musun?
-Biliyorum,ama daha önce Orkide bakmadım ben.
-Ben baktım mı?
-Biliyorum,sen de bakmadın. Lütfen affet.
-Neyini affedeceğim, sen bana çarptın ve yaprağımı kırdın.
-Çok özür dilerim, bir daha olmayacak.
-Peki bu kırdığın yaprak, o ne olacak?
Ben ağlamaya başladı.
-Beni başkasına ver lütfen. Başkası baksın bana.
-Nasıl olur? Ben seni çok seviyorum.
-Olabilir, ama yaprağımı kırdın. Bir daha kırmayacağını nereden bileyim?
-Gerçekten kırmayacağım. Artık seni gözümden bile sakınacağım.
-Lütfen Ben, kıracaksın sen de biliyorsun.
-Hayır, kırmayacağım!
-Israr etme Ben.
-Lütfen orkide (ağlayarak)
Orkide: "Beni yalnız bırak, Ben,"
Ben: "Nasıl olur? Sana her gün su vermem lazım, "
Orkide: "Lütfen."
Ben bunun üzerine saatlerce dışarıda yürüdü. Nasıl da büyük bir salaklıktı yaptığı. Dikkat etmesi gerekirdi, yapmaması gerekirdi, ama yapmıştı. Ben o anda yeni bir şey daha öğrendi. Daha öncekilere ses çıkarmayan orkide bu sefer çok kızmıştı. Yaprağı kırılmıştı çünkü. "Asla orkidenin yaprağını kırmayacaksın." Kendi içinde hesaplaşma yaşıyordu Ben.

-Kırdın. Nasıl olur da o yaprağı iyileştirirsin, söylesene?
-Ona eskisinden daha iyi bakarım, daha iyi sularım. Bir daha kırmam. Yanından geçerken bile adımlarımı yavaşlatırım. Daha iyi bakarım.
-Yapma Ben. Biliyorsun o yaprağı iyileştirmenin yolu yok.
-İyileştireceğim. Günlerce o yaprağı kıpırdamadan tutmam gerekiyorsa tutacağım. Ve bu ana kadar yaptıklarım hep ders olacak bana.

Ben eve geldi bir süre sonra ve annesinin ölümünden sonra ilk defa günlüğüne şöyle yazdı:

"Birini kırdım. O kadar aptalcaydı ki! Çocukken düştüğümde ağlardım. Şimdi yine ağlıyorum. Çocukken yalnızca dizlerim acırdı. Şimdi ise kalbim. Anneme bakarken, o zamanlar inandığım cenneti yaşardım. Şimdi ise orkideme bakarken, inanmadığım cenneti yaşıyorum. Annemin kalbini kırdığımda beni sevmediğini düşünürdüm. Orkidemin yaprağını kırdığımda, beni sevmediğini düşünmek bile istemiyorum.Ve bir daha asla orkidemi kırmayacağım. Biliyorum, sayfalarınla bana , içten içe asla,asla deme diyorsun, ama diyorum. Kararlıyım çünkü. "