Pencere ve Oksijen
Arkada Tom Waits çalarken.
Atmışken geceye adımımızı selamlıyoruz, birilerini, bir şeyleri.
Ve
diyoruz ki "Böyle selamlanıyor"
Ufak
bir odadaki henüz tüketilmiş tütünün son kokusu. Ve daktilo, odadaki tek ışık
kaynağı olan köşedeki cılız lambanın önünden sana diyor ki "Bu gece olmaz,
başım ağrıyor."
Akabinde
sinirleniyorsun. Pencereye yönelip açmaya çalışıyorsun. Başta açamıyorsun. Tüm
kuvvetini veriyorsun. Aralanıyor. Aman tanrım! Temiz hava. Alışık değilsin. Başın
dönüyor, oksijen çarpıyor. Oksijensiz nasıl yaşadığını oturmak üzere olduğun ve
bir ayağı kırık tek kişilik bir koltuğun önünde saat sekizi vururken
sorguluyorsun.
Hava soğuk, gecenin karanlığı korkutuyor seni ama yine de oksijen ağzının içinde bir bahar sabahı gibi kıvrılıyor. Dar sokağın daimi esintileri sırtından aşağıya süzülüyor. Bir sigara? "Bunu daha sık yapmalıyım" diye düşünüyorsun.
3-5
sigara daha sarıyor. Sanki az sonra önemli bir karar verecek gibi. Önemli
kararlar alacağın zaman, tütün sarıyorsun. Karar veriyorsun. Oksijeni, sinir
ucu olan tüm noktalarınla hissedebilmek için: dışarı çıkacağım.
Bu,
belki de gecenin en önemli kararı. Tütünden sararmış parmaklarını mutfak tezgâhının
üzerinde gezdiriyorsun gergin bir şekilde. Sigarayı tutan elin titriyor, boynun
kasılıyor bir anda. En son dışarı çıktığın geceyi hatırlatıyor sana bu sancı.
Sahi, en son ne zaman dışarı çıkmıştın?
Hatırlamıyorsun.
Bir şeyleri hatırlamak için o olaylarla daimi bir ilişki içerisinde bulunman
gerekir. Uzun zaman oldu diyebiliyorsun kendine. Kasılmalar artıyor, daha güçlü
bastırıyorsun mutfak tezgâhına. Bir arada, tezgâh fayanslarından biri kırılacak
diye korkuyorsun. Kuvveti azaltıyorsun, azaltıyorsun ve azaltıyorsun. Nasıl
çıkacağını düşünüyorsun dışarı. Oksijen çekmeyi unutmuşsundur belki. Hatırlamak
lazım gelir belki nasıl yapacağını ayrımsamak için az önce açmış olduğun
pencereye yöneliyorsun yeniden.
Yaklaşık
üç senedir mustarip olduğun bu kasılmaları az önce kırılacak diye korktuğun
fayanslara kazımak istiyorsun. Acıyı ve sana hatırlattıklarını söküp atmak.
Tırnaklarınla, dışarı. Pencere bu kez seni zorlamıyor. Odanın içine doluyor
şehir. Şehir soğuk ve pencere sana yeni anlamlar ifade ediyor. Bulunduğun
binanın sekizinci katındasın. Aşağıya bakıyorsun, gözüne sevmediğin alt
komşunun pembe donu ilişiyor. Yeterince yüksek mi?
Yüksek
olup olmadığını bir şekilde aşağı inmen gerektiğini idrak ediyorsun,
ürperirken. Kapatmanın ya da kalın giyinmenin iyi fikir olacağını biliyorsun.
Pencereyi kapatmadan, dolabın yanına gidiyorsun. Kapağını açmaya çalışıyorsun.
Pencere gibi olmasından korkmuştun. Oysa çok kolay açıldı. Sadece kulak
tırmalayan bir ses çıkardı menteşeleri. Buna katlanabileceğini düşünüyorsun.
Sonra insanlar geliyor aklına; zaman ilerledikçe bu menteşelere benzeyen
insanlar.
İnsanlara
bir şekilde katlanabilirsin, gerçi bu konuda şimdiye kadar herhangi bir
başarıya ulaşmış değilsin. Eğer öyle olsaydı, pencere ilk seferinde daha kolay
açılırdı. Menteşelerin gıcırtısı kafanın içinde yankılanıyor, dolabın içinden
rastgele bir kazak seçiyorsun. Bir zamanlar kafanın içinde insanların
gıcırtıları yankılanıyordu. Arsız çenelerin ve porselen dişlerin etrafa
tükürükler saçarak bahsettikleri hala peşini bırakmamış. Dolabı kapatıp koltuğa
yığılıyorsun.
Verdiğin
karardan vazgeçmek üzeresin. Düşünceler geçiyor beyninden. Hızlı, çok hızlı.
Hiçbirine tam olarak hâkim değilsin. Bu karardan emin olmak için biraz daha
tütün sarmalısın belki de.
Biraz daha sigara içmenin seni sakinleştireceğini düşünüyorsun. Tütünün
bittiğini görmek iyi olmadı. Yine de sakinleşiyorsun. Bu gece rüzgâr nasıl da
gezindi çıplak sırtında. Çocukken üzerinde gezindiğin kayaları hatırlıyorsun, rüzgârla
ilk tanışmanı. Kazak ellerinden sıyrılıp eskimiş parkenin üzerine düşüyor.
İnsanlara gitmeyeceksin bu gece, insanlar kıyafet gerektirir. Sen hep çıplak
olacaksın.
Koltuktan kalkıyorsun. Rüzgâra rağmen terlemişsin. Pencereyi kapatıyorsun.
Kapatırken gülümsüyorsun. Daktilonun yanına gidiyorsun ve başına oturuyorsun.Parmaklarını geriyorsun. Pencere ve Oksijen yazıyorsun; kapkara
puntolarla.
Arkada Tom Waits çalarken.
*102 numaralı adamla birlikte adanmıştır.
Gecenin en karanlık anından hemen önce anlık olarak yapılan toplantının kaydıdır.