İsimsiz: Kırmızı Balık'ın Hikayesi
Sigarasını söndürdükten sonra kalan yarım bardak birayı tek seferde mideye indirdi. Oturduğu eskitilmiş ahşaptan yapılma koltuktan tek kelime sarf etmeden doğruldu, veda etmeden ayrıldı. Dışarıya çıktığında sokağın sesine kulak verdi. Yüzlerce insanın konuşmalarının üst üste bindiği, gürültü diye adlandırılan bu ses ona her zaman çekici bir enerji verirdi. Derin bir nefes aldıktan sonra sokağın bitimine ağır adımlarla yürüdü. Ana caddeye geldiğinde kulaklığını taktı ve Jeff Beck - Cause We Have Ended as Lovers'ı açtı ve kalabalığın arasına karışarak yürümeye başladı. Bir süre hiçbir şey düşünemedi. Kendini kulağındaki gitar tonlarına bıraktı. Üç ya da dört kere dinledi. Bir ara sokağın girişine geldiğinde, refleks olarak saptı. Farklı bir ara sokak farklı seslerin üste bindiği, fakat aynı enerjiyi aldı. Önceleri Rum Konakları olan, 20 yıldır pub'a çevrilmiş konaklardan birine girdi. Bu konakların hepsi iki katlı, cumbası olan, geniş bir avluya sahipti. Bara doğru yöneldi. Taburelerden birine oturduğu gibi mısır ve çavdar küspesinden yapılma viski istedi. İlk shottan sonra ikincisini anında yuvarladı, barmen üçüncüyü doldurduktan sonra sigarasının dumanını izlemeye başladı. Bazı şeyler yön sormaz, başladığı ve bittiği yerden çok aradaki o uzun boşluk önemlidir.
Gecenin karanlığı şehri örterken yatağına yattı. Ait olmadıkları yeri bilmeyenleri düşündü. Ait olduğu yeri bilmiyordu. Aslında herkes başkasının karanlıklarını taşır ruhunda. Önce, ait olduğu ve ait olmadığı yeri bulduğunu sanar insanlar, yeterince zaman geçtikten sonra ait olduğu yerin bulunduğu nokta olmadığını ve ait olmadığı yerin bulunduğu nokta olduğunu öğrenir. Ait olunmayan yer, her şey gibi değişir: virgülden öncesi gibi. Hissizlik anı içinde uyuyakaldı. Bir sonraki gecenin içine uyandığında gözü kitaplığındaki kutuya takıldı. Bu kutuyu, yalnızca yaşadığı hikayelerin başlangıcında ve sonunda kullanırdı. Hikayenin başladığı gün ağaçlardan dökülen yapraklardan koyar, hikayenin bittiği an bu yaprağı kutudan çıkarır ve boşluğa bırakırdı. Yerinden kalktığında dengesini yitirir gibi oldu. Yavaş adımlarla kitaplığa doğru yöneldi ve kutuyu yerinden alarak dağınık çalışma masasının üzerine koydu. Kutuyu açtığında biten hikayenin başladığı gün aldığı mandalina ağacının yaprağını çıkarttı. Bir süre bu yaprağa baktı, yazılarını yazdığı defteri alıp dışarı çıktı. Bir şişe şarap aldıktan sonra deniz kenarında her zaman oturduğu banka gitti. Hikayenin başladığı günkü gibi bir gün batımı vardı. Hikayenin başlangıcını hatırladı, o sihirli anı: "Dünyanın tüm gürültüsü içinde sesinin titrediğini duyuyorum." Şaraptan irice bir yudum aldıktan sonra defteri açtı ve hikayeyi yazmaya başladı.
Hikayelerin yalnızca sonları hatırlanır. Hikayeleri bulundukları ana hapsetmemek, geçmiş zamanı, şimdiki zamana dönüştürür. Yazmayı bitirdiğinde günbatımı yerini Ay'ın ruhundan akan ışığına bırakmıştı. Şarap şişesini ağzına götürdüğünde dibinde birkaç damladan fazlasının kalmadığını gördü. Cebindeki mandalina yaprağını çıkartıp, yanına koydu. Oturduğu yerden kalktı Arkasını döndükten sonra mandalina yaprağına "Tupanachiskama!" dedikten sonra yürümeye başladı. Banktan uzaklaştıkça Poseidon denizi, Zephyros rüzgarı birbirine kattı. Mandalina yaprağı, savrulup gözden kayboldu.
Ağaçlarla kaplı yolda yürüdü. Evine girdiğinde tek istediği bir şeyler içip sonsuz bir uykuya dalmaktı. Birkaç sene öncesinde aldığı plak çalara yine birkaç sene öncesinde aldığı plağı koydu. Dinlemeye başladığı sırada kırmızı balığın olduğu fanusa baktı. Kırmızı balık hareketsiz, suyun üzerinde duruyordu.
Her şeyin bir sonu vardır. Sadece, başlamayan şeylerin sonu yoktur.